Peki ya ölenleri ne yapacağız, neden öldüler ?
Cesare Pavese/ Tepedeki Ev

29 Şubat 2020 Cumartesi

Sözgüven



Okuldan anılara (anı demek ne kadar doğru) yorumlarımı harmanlayıp sunduğum bir blog yazısı daha.

"Yemek saati otururken yanımda belirli gereksizler konuşuyor"
  • Olum en önemli şey özgüven hebele hübele(diyerek sebeplerini açıklıyor) gereksiz anılarından alıntı yapıyor.

Geçen sene insanların yüzüne, özellikle gözüne uzun süre bakamıyordum, o zaman bir şey sandığım kişilerden biri bana benim hoşuma gitmediğini de bilerek "çok asosyalleştin” demişti.

Peki bunu demesine layık bir şey yaptım mı ? Her teneffüs onlarla birlikte baskete indim, hiçbiri ile çok fazla ve istediğim şekilde konuşmasam da arkadaşlığın gelişmesi için biraz zaman vermek gerektiğini biliyordum. Onun yaptığı zaten arkadaşça bir tavır değil.

Ama şunu kabul etmek mecburiyetindeyim ki utangaçlık ve çekingenlik bende o sene varmış. Bunu fark ettik. Suya baştaki soğuktan çekindiğim için atlamıyordum yavaş yavaş ineyim falan, şu an umrumda olmaz, atlarım. Karşı cinsle(kim olduğundan bağımsız) konuşmakta çekinmem. İnsanların gözüne bakmak mevzu vs.

Erkek kafası ve İnce İşler ekibine çok teşekkür edelim buradan, onun dışında da kendimi geliştirmek için okudum, izledim. The Greatest Show beni en çok etkileyen yapımlardır. Çünkü gerçekten yakındılar ve samimiydiler. Beni utangaç ve çekingen olmama sebep olanlardan biri de bunların türevi insanlar olabilir. Ama mücadeleci ve hırslı tavrımızla bunu atlattık.

Özgüven çok önemli bir şey, ama öz saygısı olmayan kişilerin gereksiz konuşmalarını, tavırlarını çekinmeden yapması özgüvenli olmak değil arsızlıktır.

Eğer bir şeyin en önemli olma mevzusuna gelirsek ve sadece bu dünya hayatını baz alırsak, sözgüven olmalıdır. Etrafımda sözüne güvenebileceğim, güvenip de üzülmeyeceğim, pişman olmayacağım kişi tanımıyorum.

Cesare Pavese-Yaşama Uğraşı’ından bir alıntı yapalım:

Bir daha, yalnız sana bağlı olmayan şeyleri ciddiye alma. Aşk, dostluk, ün gibi.

Derdini söylemekle ona çare bulmanın aynı şey olmadığını anlamakla insan çocukluktan kurtulur.

Herhangi bir sanat eserinin yaratılması için o sanat dalıyla ilgili bir çevre gerekir. Bu büyük sanat olmasa bile, sanatçı o çevreyi düşünmüş, yaratmış, belirlemiş, seçmiş ve sevmiştir. Ne var ki, yazar adım adım gerçekleştiremez bu yaratışı. Onun gerçek okur çevresi daha ilk eseri tasarlandığı zaman düşünülmüş olmalıdır.( Bu çok güzel, çünkü bu adamın kitapları ülkemizde talep olmadığı için basılmıyor, bulduğum kitap da 1985 yılından kalma yani yok karşim)

Doğa her zaman doyurmuyor beni; sakınarak yaşamak da, kötülük de canımı sıkıyor.
Ama başka bir insan olmaya çalışmak boş bir çaba. İnsan için ilginç olan o eski kişiliğin yeni yaşantılara nasıl tepki göstereceğidir.

Yeniden anlıyorum ki, birtakım ruh hallerini ortaya koymaktan öte bir şey yapmamışım; bir değer yargısına varmayı, çevremdeki dünyayı eleştirmeyi başaramamışım.

29 Şubat… Vay vay vay vay canım. Üstelik bir ayda 2 yazı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder